Sağlıklı Gözlerde Scheimpflug Kamera ve Placido Disk Topografi ile Santral Kornea Kalınlığı Ön Kamara Derinliği Ön Kamara Hacmi ve İridokorneal Açı Değerlendirilmesi

Mustafa KALAYCI, Alime GÜNEŞ, Yusuf ÖZERTÜRK

ÖZET

Amaç: Sağlıklı gözlerde, Scheimpflug kamera ve Placido-disk korneal topografi ile santral kornea kalınlığı (SKK), ön kamara derinliği (ÖKD), ön kamara hacmi (ÖKH) ve iridokorneal açıyı (İKA) değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Sağlıklı 112 kişinin 112 gözü, Scheimpflug kamera ve Placido disk kornea topografisi (Sirius) kullanarak incelenmiştir. SKK, ÖKD, ÖKH, İKA ölçümleri değerlendirildi. Önceden göz ameliyatı geçiren, glokomu, travma öyküsü, kataraktı, korneal bulanıklığı, keratokonusu ve önceden kontakt lens kullanımı olan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 40,41±14,27 yıl (15-65 yıl arasında) idi. Ortalama SKK, ÖKD, ÖKH, İKA sırasıyla 532,11±36,76 μm (452-623 μm aralığında), 3,41±0,33 mm (2,66-4,09 mm aralığında), 160,43±43,09 mm3 (87-370 mm3 aralığında), 41,55±6,39° (21-55° aralığında) idi. ÖKD ile ÖKH arasında istatistiksel olarak anlamlı ilinti saptanmıştır (r=0,561; p<0,01). ÖKD ile İKA arasında istatistiksel olarak anlamlı ilinti saptanmıştır (r=0,819; p<0,01). SKK ile ÖKD arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (p>0,05).
Sonuç: Sağlıklı gözlerde, Scheimpflug kamera ve Placido disk kornea topografisi ile elde edilen SKK, ÖKD, ÖKH ve İKA ilişkin bilgiler hastalıklı kornea ile karşılaştırma için bir referans sağlar. Sirius kornea topografisi ön segment parametreleri değerlendirmek için yararlı bir araçtır.
Anahtar Kelimeler: Kornea topografisi, Placido disk, Scheimpflug kamera

Evaluation of Central Corneal Thickness Anterior Chamber Depth Anterior Chamber Volume and Iridocorneal Angle in Healty Eyes Using the Scheimpflug Camera with Placido Disc Corneal Topography

SUMMARY

Aim: To evaluate the central corneal thickness (CCT), anterior chamber depth (ACD), anterior chamber volüme (ACV) and iridocorneal angle (ICA) in healty eyes using the Scheimpflug camera with Placido disc corneal topography.
Material and Method: 112 eyes of 112 healty subjects were investigated using the Scheimpflug camera with Placido disc corneal topography (Sirius). Measurement procedures included CCT, ACD, ACV and ICA. Exclusion criteria were previous ocular surgery, glaucoma, trauma history, cataract, corneal opacity, keratoconus and previous contact lens use.
Results: The mean age of the patients was 40.41±14.27 years (range, 15 to 65 years). The mean CCT, ACD, ACV and ICA were 532.11±36.76 μm (range, 452-623 μm), 3.41±0.33 mm (range, 2.66-4.09), 160.43±43.09 mm3 (range, 87-370 mm3), 41.55±6.39° (range, 21-55°) respectively. There was significant correlation between ACD and ACV (r=0.561; p<0.01). There was significant correlation between ACD and ICA (r=0.819; p<0.01). There was no statistically significant correlation between CCT and ACD (p>0.05).
Conclusion: The information on CCT, ACD, ACV and ICA obtained with the Scheimpflug camera with Placido disc corneal topography from healty eyes provides a reference for comparison with diseased corneas. The Sirius corneal topography is a useful tool to evaluate anterior segment parameters.
Key Words: Corneal topography, Placido disc, Scheimpflug camera

Keratokonus Olgularında Femtosaniye Lazerle Kornea İçi Halka Yerleştirilmesi ve Cep Oluşturularak Kombine Çapraz Bağlama Tedavisi

Faik ORUÇOĞLU, Berrin TOKSÜ, Buket AYOĞLU, Sinan GÖKER

ÖZET

Amaç: Femtosaniye lazer kullanarak kornea içi halka (KİH) implantasyonu için tünel ve çapraz bağlama tedavisinde riboflavinin intrastromal uygulanması için cep oluşturmasını içeren ve ektatik korneaların tedavisinde kullanılan yeni yöntemin değerlendirilmesi.
Gereç ve Yöntem: Femtec femtosaniye lazer kullanılarak önce kornea kalınlığının %70 derinliğinde tünel ve devamında epitelden 100 mikron derinlikte olacak şekilde bir kornea cebi oluşturuldu. KİH'ın yerleştirilmesini, intrastromal riboflavin enjeksiyonu ve Ultraviyole A irradiasyonu takip etti. Bu işlem sırasında kornea epiteli kazınmadı.Cerrahi işlem sonrasında tüm olgular en az 6 ay takip edildi.
Bulgular: İki hastanın 3 gözüne KİH implantasyonu ve intrastromal riboflavin uygulamalı çapraz bağlama tedavisinden oluşan kombine prosedür uygulandı. Tüm gözlerde keratometri ve sferik eşdeğer verilerde anlamlı düzelme gözlendi. Tashihli görme keskinliklerinde 3-4 sıra artış izlendi. Takip süresince keratokonus gözlerde progresyon görülmedi. Olgular cerrahi işlemden 2 gün sonra tüm aktivitelerine dönebildiler. Hiçbir gözde komplikasyon gelişmedi.
Sonuç: Epitelin korunması ile yapılan bu yeni kombine prosedür keratokonus gözlerin tedavisinde umut verici sonuçlar vermektedir.
Anahtar Kelimeler: Keratokonus, Kornea kollajen çapraz bağlama, İntrastromal kornea halkaları, Femtosaniye lazer

Femtosecond Laser for Intracorneal Ring and Combined Pocket Cross-Linking Procedure in Keratoconus

SUMMARY

Aim: To evaluate the new approach for preparing corneal tunnel to implant intrastromal corneal ring segments and to create intrastromal pocket to apply riboflavin during crosslinking treatment with the femtosecond laser to treat ectatic corneas.
Material and Method: With Femtec femtosecond laser first, intrastromal corneal tunnel of 70% corneal depth and then 100 microns beneath corneal epithelium pocket was created. Injection of riboflavin 0.1% and ultraviolet A irradiasyon followed intrastromal ring implantation. During this process, corneal epithelium was not removed. After the surgical procedure, all patients were followed up for at least 6 months.
Results: Combined procedure of intrastromal ring implantation and intrastromal crosslinking treatment with riboflavin were performed to 4 eyes of 3 patients. Significant improvement was observed in all eyes with the reduction in keratometric and spherical equivalent values. Best corrected visual acuity increased 3-4 lines. Keratoconus progression was not observed during follow-up. Patients were able to return to all activities 2 days after the surgical procedure. No complication was encountered in any of the eyes.
Conclusion: This new combined procedure with the protection of the epithelium gives promising results for the treatments of ectatic eyes.
Key Words: Keratoconus, Corneal collagen crosslinking, Intrastromal corneal ring segments, Femtosecond laser

Glokomsuz Dar Ön Kamaralı Gözlerde Katarakt Ameliyatı Sonrası Ön Kamara Derinliği Santral Kornea Kalınlığı ve Göziçi Basıncı Değişimleri

Erhan ÖZYOL, Pelin ÖZYOL

ÖZET

Amaç: Glokomsuz dar ön kamarası olan gözlerde katarakt ameliyatı sonrasında ön kamara derinliği, santral kornea kalınlığı ve göziçi basınç değişimlerini değerlendirmek.
Gereç ve Yöntem: Katarakt cerrahisi planlanan ve dar ön kamarası olan 12 hastanın 18 gözü ile katarakt cerrahisi planlanan ve normal ön kamara derinliği olan 15 hastanın 18 gözü prospektif olarak çalışmaya alındı. Tüm gözlere mikrokoaksiyel katarakt cerrahisi yapıldı. Ön kamara derinliği, santral kornea kalınlığı ve göziçi basıncı değişimleri değerlendirildi. Ölçümler ameliyat öncesi 3. gün ve ameliyat sonrası 1. hafta 1., 2., 3. aylarda yapıldı.
Bulgular: Dar ön kamaralı gözlerde ameliyat öncesi ön kamara derinliği ortalama 2,76±0,3 mm iken 3. ayda 3,39±0,4 mm olarak ölçüldü (p<0,001). Kontrol grubunda ameliyat öncesi ön kamara derinliği ortalama 3,15±0,8 mm iken ameliyat sonrası 3. ayda 3,63±0,5 mm idi (p<0,01). Santral kornea kalınlığındaki artış 1. haftada çalışma grubunda 55 μm, kontrol grubunda 26 μm idi. Artış çalışma grubunda kontrol grubuna göre 1. haftada anlamlı iken, 1. ay ve sonraki kontrollerde anlamlı değildi. Düzeltilmiş göziçi basıncındaki değişim çalışma grubunda 3. ayda 1,8 mmHg iken, kontrol grubunda 0,9 mmHg idi ve değişim gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı değildi (P>.05).
Sonuç: Glokomsuz dar ön kamaralı gözlerde katarakt cerrahisi sonrasında santral kornea kalınlığı ve göziçi basıncı değişimi normal gözlere göre farklılık göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Göziçi basıncı, Katarakt cerrahisi, Ön kamara derinliği

The Changes in Anterior Chamber Depth Central Corneal Thickness and Intraocular Pressure after Cataract Surgery in Eyes with Narrow Anterior Chamber without Glaucoma

SUMMARY

Aim: To evaluate the change in anterior chamber depth, central corneal thickness and intraocular pressure after cataract surgery in non-glaucomatous eyes with narrow anterior chamber depth.
Material and Method: Eighteen eyes of 12 patients with narrow anterior chamber and 18 eyes of 15 patients with normal anterior chamber depth scheduled for cataract surgery were included in this prospective study. Microcoaxial cataract surgery was performed to all eyes. The changes in anterior chamber depth, central corneal thickness and intraocular pressure were evaluated. Measurements were performed 3 days before, and 1st week, 1st, 2nd, 3rd months after surgery.
Results: While the mean anterior chamber depth was 2.76±0.3 mm preoperatively in eyes with narrow anterior chamber, it was measured as 3.39±0.4 mm at 3rd month (p<0.001). In control group, while the mean anterior chamber depth was 3.15±0.8 mm preoperatively, it was 3.63±0.5 mm at 3rd month (p<0.01). The increase in central corneal thickness was 55 μm in study group, 26 μm in control group at 1st week. The increase was significant in study group at 1st week, but not significant at 1st month and next visits, when compared with control group. The change in corrected intraocular pressure was 1.8 mm Hg in study group, 0.9 mm Hg in control group at 3rd month visit, and the difference was not statistically significant between groups (P>.05) .
Conclusion: The changes in central corneal thickness and intraocular pressure in nonglaucomatous eyes with narrow anterior chamber are different from normal eyes after cataract surgery.
Key Words: Intraocular pressure, Cataract surgery, Anterior chamber depth

Fakoemülsifikasyon Cerrahisinde Saydam Kornea Kesi Yerinin Cerrahi Olarak Uyarılmış Astigmatizmaya Etkisi

Betül İlkay SEZGIN AKÇAY, Hüseyin BAYRAMLAR, Tahir Kansu BOZKURT, Esra GÜNEY, Cihan ÜNLÜ, Gülünay AKÇALI

ÖZET

Amaç: Dik akstan yapılan saydam korneal kesi yerinin cerrahi olarak uyarılmış astigmatizmaya olan etkisinin araştırılması.
Gereç ve Yöntem: Nisan 2008- Ocak 2012 tarihleri arasında saydam kornea kesisi dik astigmatizma aksından yapılan hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastalar kesi yerlerine göre 3 gruba ayrıldı. Saydam kornea kesisi üst korneada olanlar Grup 1, üst temporal korneada olanlar Grup 2 ve temporal korneada olanlar Grup 3 olarak sınıflandırıldı. Cerrahi olarak uyarılmış astigmatizmanın analizinde polar değer analiz sistemi kullanıldı. Polar değerler dioptri cinsinden değerlere çevrildi.
Bulgular: Çalışmaya 53 hastanın 53 gözü dahil edilmiş olup hastaların yaş ortalaması 66,8±6,8’dir. Grup 1,2 ve 3’de cerrahi olarak uyarılmış astigmatizma için ortalama polar değer oranı anlamlı olarak değişmiştir (sırayla p<0,001, p<0,001, p=0,006) olup sonuçlar silendirik değerlere çevrildiğinde cerrahi olarak uyarılmış astigmatizma temporal kesi grubunda 0,31 D (81 derecede), üst temporal kesi grubunda 0,42 D (93 derecede), üst kesi grubunda 0,52 D (97 derecede) olarak bulunmuştur.
Sonuç: Dik akstan yapılan saydam korneal kesiler sonrasında, temporal kesi sonrası izlenen cerrahi olarak uyarılmış astigmatizmanın üst ve üst temporal kesilere göre daha az olduğu gözlemlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Cerrahi olarak uyarılmış astigmatizma, Korneal insizyon

Effect of Clear Corneal Incision Site on Surgically Induced Astigmatism in Phacoemulsification Surgery

SUMMARY

Aim: To evaluate effect of steep axis clear corneal incision on surgically induced astigmatism.
Material and Method: Patients who underwent clear corneal incision in steep meridian were enrolled the study in dates between April 2008 and January 2012. Patients were divided in three groups according to incision sites and classified as group 1 with superior clear corneal incision, group 2 with superotemporal clear corneal incision, group 3 with temporal clear corneal incision. Polar value analysis system was used in calculation of surgically induced astigmatism and polar values are converted to values in diopters.
Results: Fiftythree eyes of 53 patients were included in the study with a mean age of 66.8±6.8. Polar value for surgically induced astigmatism significantly changed in group 1,2 and 3. (p<0.001, p<0.001, p=0.006; respectively). Results were converted to values in cylindrical astigmatism and surgically induced astigmatism was 0.31 D (81 degrees) in temporal incision group, 0.42 D (93 degrees) in superotemporal incision group and 0.52 D (97 degrees) in superior incision group.
Conclusion: Surgically induced astigmatism was less in temporal group than in superior and superotemporal group following the clear corneal incision in steep meridian.
Key Words: Surgically induced astigmatism, Corneal incision

Erzurum ve Çevre İllerde Doğan Prematüre Bebeklerde Prematüre Retinopatisi: Dört Yıllık Tarama Sonuçları

Emine ÇİNİCİ, Hasan KAHVECİ, Kenan YILDIRIM, İbrahim CANER, Orhan BAYKAL

ÖZET

Amaç: Bu çalışmada kliniğimizde düzenli takipleri yapılan 750 prematüre infantın prematüre retinopatisi gelişim sıklığını saptamayı ve prematüre retinopatisi (PR) gelişimine etki eden risk faktörlerini değerlendirmeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Eylül 2005 - Haziran 2009 tarihleri arasında kliniğimizde takip edilen 750 prematüre bebeğin retinopati gelişimi açısından taramaları yapıldı. Prematüre bebeklerin ilk muayeneleri doğumdan sonraki 4. haftada yapıldı. Bebekler 44 hafta olana kadar takiplere devam edildi. Eşik hastalık gelişenlere lazer fatokoagülasyon uygulandı. Bu bebeklerde prematüre retinopatisi sıklığı araştırıldı ve prematüre retinopatisi gelişimi için risk faktörleri açısından doğum ağırlığı ve doğum haftasının tedaviye olan etkisi değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya alınan 750 prematüre bebeğin 179’unda (%23,8) prematüre retinopatisi (PR) tespit edildi. Bu olguların 108'inde (%14,4’ü) Evre I PR, 44'ünde (%5,8’i) Evre II (PR), 27'sinde (%3,6’sı) Evre III PR olarak tespit edildi. Evre III 27 olgunun 23'ünde (%85,2) eşik hastalık gelişti. Bu olgulara lazer fotokoagülasyon uygulandı. Yirmi (%74,1) hastada sonuçlar başarılı idi. Yirmi yedi hastanın 3'ünde (%11,1) Evre IV-B PR gelişti ve bunlar ileri bir merkeze sevk edildi. Evre II, Evre III retinopati 1500 gramın ve 28 haftanın altında olan bebeklerde 1500 gramın ve 28 haftanın üstünde olanlardan daha fazla idi. Bu gruplar arasında istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı fark vardı (p<0,001).
Sonuç: Çalışmamızda PR sıklığı %23,8 olarak saptandı. 28 haftadan küçük ve 1500 gramın altında doğan bebeklerde daha yüksek oranda PR izlendi. Evre I ve II PR’de yüksek oranda spontan regresyon izlenirken eşik hastalık gelişen Evre III PR’lerde lazer fotokoagülasyon ile başarılı sonuçlar alındı. Düşük gestasyon yaşı ve düşük doğum ağırlığı PR gelişiminde önemli risk faktörleri olduğundan, yüksek riskli bebekler 33-34 haftaya ulaştıklarında bu bebeklere yapılacak PR muayenesinin çok önemli olduğunu vurgulamak istiyoruz.
Anahtar Kelimeler: Kriyoterapi, Lazer fotokoagülasyon, Prematüre retinopatisi

Retinopathy of Prematurity in Premature Infants Born in Erzurum and Neighboring Provinces: A Four-Year Screening Results

SUMMARY

Aim: The purpose of this study is to determine the developmental frequency of premature retinopathy of 750 premature infant regularly following up in our clinic.
Material and Method: Follow-up of 750 premature infant followed in our clinic between September 2005 - June 2009 was made in terms of retinopathy development. The first medical examinations of premature infants were made in the fourth week after their birth. Their followups were continued until infants being 44 weeks. Laser photocoagulation was applied to infants who have threshold disease.
Result: Retinopathy of prematurity (ROP) was determined in the 179 infants (23.8%) of 750 premature in the study at various stages. One hundred and eight (14.4%) of these cases were found to be at Stage I ROP, 44 (5.8%) of them were found to be at Stage II RPO and 27 (3.6%) of them were found to be at Stage III ROP. Threshold disease developed in the twenty three (85.3%) out of 27 patients with Stage II PR. These patients were applied laser photocoagulation.
Results were successful in 20 (74.1%) patients. Stage IV-B PR developed in 3 (11.1%) of the twenty-seven patients and they were sent to a more developed center. Stage II, Stage III retinopathy was higher in babies who were below 1500gr and 28 weeks compared to babies who were above 1500gr and 28 weeks. There was high level of statistically significant difference between these groups (p<0.001).
Conclusion: The incidence of ROP was found to be 23.8% in our study. Higher ratio ROP was seen in infants born at 28th week and under 1500 grams. While a high rate of spontaneous regression was observed at Stage I and II ROP, successful results were obtained with laser photocoagulation at Stage III ROP where threshold disease occurred. As low gestation age and low birth weight are risk factors in PR development, we would like to emphasize that the PR examination that should be applied to infants with high risk, when they reach 33-34 weeks, is very important.
Key Words: Cryotherapy, Laser photocoagulation, Retinopathy of prematurity

Hafif Graves Oftalmopatili Olgularda Retina Sinir Lifi Tabakası ve Optik Sinir Başı Parametrelerinin Değerlendirilmesi: Bir Optik Koherans Tomografi Çalışması

Hanife Tuba AKÇAM, Zeynep AKTAŞ, Hülya YAZICI EROĞLU, Emine Esra KARACA, Onur KONUK, Mehmet ÜNAL

ÖZET

Amaç: Hafif Graves oftalmopatili (GO) olgularda ve sağlıklı kontrollerde retina sinir lifi tabakası (RSLT) ve optik sinir başı (OSB) parametrelerinin karşılaştırılmasıdır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya hafif GO saptanan 16 olgunun 16 gözü (Grup 1) ve 16 sağlıklı olgunun 16 gözü (Grup 2) dahil edildi. Grup 1’de restriktif miyopati ya da kompresif optik nöropati bulgusu olmayıp medikal ya da cerrahi tedavi hikayesi mevcut değildi. Tüm olgulara tam oftalmolojik muayene yanında Optik Koherans Tomografi (OKT) ile RSLT ve OSB değerlendirmesi yapıldı. Elde edilen veriler Mann-Whitney U testi ile karşılaştırıldı.
Bulgular: Gruplar arasında ortalama yaş, ortalama Hertel ekzoftalmometre değeri, görme keskinliği ve SKK açısından anlamlı fark izlenmedi. GİB değerleri her iki grupta normal sınırlarda saptanırken OKT analizlerinde ise birçok RNFL parametresinde istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0,05).
Sonuç: Hafif GO olgularında GİB normal olmasına rağmen OCT incelemesinde anormallikler görülebilmektedir. OCT değişikliklerinin etyolojik nedenlerine yönelik ileri prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: Graves oftalmopatisi, Glokom, Optik koherans tomografi

Evaluation of Retinal Nerve Fiber Layer and Optic Nerve Head Parameters in Mild Graves' Ophthalmopathy Patients: An Optical Coherence Tomography Study

SUMMARY

Aim: To compare retinal nerve fiber layer (RNFL) thickness and optic disk parameters (ONH) in patients with mild Graves' ophthalmopathy (GO) and in healthy controls.
Material and Method: 16 eyes from both GO (Group 1) and apparently healthy (Group 2) patients were included in the study. There were no signs of restrictive myopathy or compressive optic neuropathy and clinical history of medical or surgical therapy in Group 1. Complete ophthalmic examination, RNFL thickness measurement and ONH assessment with Optical Coherence Tomography (OCT) were assessed for all patients. Mann-Whitney U test was used for statistical analysis.
Results: No significant difference was found regarding mean age, mean Hertel exophthalmometer value, visual acuity and central corneal thickness between groups. Although intraocular pressures (IOP) were normal in both groups, there were statistically significant differences in several RNFL parameters in OCT (p<0.05).
Conclusion: Although IOP values are measured as normal, some abnormalities might be observed in OCT analysis. Further prospective research should be conducted to explore etiological causes of OCT abnormalities.
Key Words: Graves ophthalmopathy, Glaucoma, Optical coherence tomography

Retinal Ven Dal Tıkanıklığına Bağlı Maküla Ödeminde İntravitreal Bevacizumabın Etkinliğinin Değerlendirilmesi

Fatih Mehmet TÜRKCÜ, Harun YÜKSEL, Alparslan ŞAHİN, Muhammed ŞAHİN, Yasin ÇINAR, Kürşat CINGÜ, Mehmet MURAT, İhsan ÇAÇA

ÖZET

Amaç: Retina ven dal tıkanıklığı (RVDT)’na bağlı gelişen maküla ödemi (MÖ)’nde intravitreal bevacizumab (İVB) uygulamasının, görme keskinliği (GK) ve santral fovea kalınlığı (SFK) üzerine olan 12 aylık etkileri araştırıldı.
Gereç ve Yöntem: RVDT tanısı konulan 33 hastanın 33 gözüne 1,25 mg/0,05 ml İVB enjeksiyonu uygulandı. MÖ devam eden gözlere tekrarlayan enjeksiyonlar yapıldı. Olgulara enjeksiyon öncesi (EÖ) ve sonrası 1.,3.,6. ve 12. aylarda GK (logMar) ve optik koherans tomografi ile SFK bakıldı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 33 olgunun 7’sine tek enjeksiyon yeterli oldu. Geriye kalan 26 olguya tekrarlayan enjeksiyonlar uygulandı. Olgularda ortalama enjeksiyon sayısı 3,1±2,2 (1-9) olarak tespit edildi. Olguların EÖ GK ortalama 0,55±0,24 ve enjeksiyon sonrası 1. aydaki ortalama GK 0,39±0,25 idi (p<0,05). 3., 6. ve 12. aydaki ortalama GK sırasıyla 0.29±0.16, 0.28±0.16 ve 0.29±0,16 olarak saptandı. GK açısından 1.aya göre tüm aylar arasında anlamlı artış tespit edilirken (p=0,001), 3. ay ve sonrasındaki muayeneler arasında farklılık izlenmedi. EÖ SFK ortalama 420,73±105,69 idi ve enjeksiyon sonrası SFK ortalaması 1.,3.,6. ve 12.ayda sırasıyla 330,97±113,89, 266,21±73,12, 212,39±16,11 ve 210,36±12,38 idi. Muayeneler arasında ikili karşılaştırma yapıldığında 6. ve 12. (p=0,433) aylar arası haricinde diğerleri arasında anlamlı farklılık izlendi (p=0,001).
Sonuç: RVDT’ye bağlı MÖ tedavisinde İVB enjeksiyonunun 12 aylık takiplerde GK’ni arttırdığı ve SFK azalttığı görüldü. Ancak tekrarlayan enjeksiyonlara ihtiyaç olduğu görüldü.
Anahtar Kelimeler: Bevacizumab, Maküla ödemi, Retinal ven dal tıkanıklığı

The Effectiveness of Intravitreal Bevacizumab For Macular Edema Secondary to Branch Retinal Vein Occlusion

SUMMARY

Aim: We investigated the effects of intravitreal bevacizumab (İVB) treatment on branch retinal vein occlusion (BRVO) due to macular edema (ME) by measuring visual acuity (VA) and central foveal thickness (CFT) for 12 months.
Material and Method: 1.25mg/0.1ml İVB was applied to 33 eyes of 33 BRVO patients. Repeated injections were performed to the eyes with persistant ME. CFT and VA (logMAR) were measured before injection (BI) and at 1st, 3th, 6th and 12th months.
Results: A single injection was sufficient to the 7 of the 33 patients included in the study. The remaining 26 patients received more injections. The mean number of injections was 3.1 ± 2.2 (1-9). BI mean VA was 0.55±0.24 and the 1st month after injection that was 0.39±0.25 (p<0.05). Third, 6th, and 12th month VA, were 0.29±0.16, 0.28±0.16 and 0.29±0.16, respectively. VA of 1st month were statistically different from all records (p<0.001), however there were not statistically significant difference among 3th and the next months. BI mean CFT was 420.73±105.69. First, 3th, 6th, and 12th month CFT were 330.97±113.89, 266.21±73.12, 212.39±16.11 and 210.36±12.38, respectively. Binary comparison of the examinations revealed significantly different measurements (p=0.001) except 6th and 12th months comparison (p=0.433).
Conclusion: İVB injection for treatment of ME due to BRVO increased VA and decreased CFT in 12-months follow-up, however repeated injections were needed.
Key Words: Bevacizumab, Macular edema, Branch retinal vein occlusion

İnferior Oblik Kasın Anterior Transpozisyonunun Vertikal Kapak Aralığına Etkisi

Serpil AKAR, Can ÖZTÜRKER, Birsen GÖKYİĞİT, Pelin KAYNAK, Ahmet DEMİROK

ÖZET

Amaç: (İO) kasın anterior transpozisyonu cerrahisinin vertikal kapak aralığı üzerine etkisini araştırmak.
Gereç ve Yöntem: Bu prospektif çalışma aşikar disosiye vertikal deviyasyonun tedavisi için; 19’unun tek taraf İO kasın anterior transpozisyonuna maruz kaldığı (çalışma grubu), 16’sının tek taraf İO kas geriletmesine maruz kaldığı (kontrol grubu) 35 hastadan oluşmaktaydı. İO kas cerrahisi her bir gözde tek cerrahiydi. Her iki grupta vertikal kapak aralıklarındaki değişiklikler preoperatif ve postoperatif fotoğraflar karşılaştırılarak değerlendirildi.
Bulgular: Cerrahi sonrası ortalama vertikal kapak aralığının daralması kontrol grubunda 0,2±0,1 mm, çalışma grubunda 1,5±1,1 mm idi. Çalışma ve kontrol grupları arasındaki farklar istatistiksel olarak önemliydi (p<0,001).
Sonuç: İnferior oblik kasın anterior transpozisyon cerrahisi, özellikle tek taraflı tedavi edilen vakalarda kozmetik olarak fark edilebilen, vertikal kapak aralığının daralmasına sebep olabilir.
Anahtar Kelimeler: Disosiye vertikal deviyasyon, Oftalmik cerrahi, Teknikler

The Effect of Anterior Transposition of the Inferior Oblique Muscle on the Vertical Palpebral Fissure

SUMMARY

Aim: To investigate the effect of anterior transposition procedure of the inferior oblique (IO) muscle on the vertical palpebral fissure.
Material and Method: This prospective study consists of 35 patients, of whom 19 underwent unilateral IO anterior transposition (study group) and 16 underwent unilateral IO muscle recession (control group) for the treatment of manifest dissociated vertical deviation (DVD). The IO muscle surgery was the sole surgical procedure in each eye. The changes in the vertical palpebral fissure were evaluated comparing preoperative and postoperative photographs in two groups.
Results: The mean narrowing of the vertical palpebral fissure after surgery was 0.2±0.1 mm in the control group, 1.5±1.1 mm in the study group. The differences were statistically significant between the control and the study groups (p<0.001; t test).
Conclusion: The anterior transposition operation of the IO muscle may cause narrowing of the vertical palpebral fissure, which can be cosmetically noticeable, particularly in patients treated unilaterally.
Key Words: Dissociated vertical deviation, Ophthalmic surgical, Procedures

Sağlık Çalışanlarında ve Sağlık Çalışanı Olmayan Kişilerde Konjunktiva Florası ve Stafilokok Taşıyıcılığı

Züleyha YALNIZ AKKAYA, Hatice ULUDAĞ ALTUN, Zeliha KOÇAK TUFAN, Güner ÖZKAN ÜNEY, Server YAĞCI, Firdevs ÖRNEK, Ali Pekcan DEMİRÖZ

ÖZET

Amaç: Çalışmanın amacı sağlık çalışanlarında ve sağlık çalışanı olmayan bireylerdeki oküler florayı ve metisiline dirençli stafilokok sıklığını araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: Sağlık çalışanı olmayan 69 kişi (138 göz) ve 86 sağlık çalışanı (172 göz) olmak üzere toplam 155 olgu (310 göz) çalışmaya dahil edildi. Numuneler alt konjunktiva forniksinden steril eküvyon yardımıyla transport besiyerine alındı ve kanlı, EMB ve çukulata agara ekildi. Üreyen şüpheli kolonilerden Gram boyama, katalaz ve koagülaz testleri yapılarak stafilokoklar tiplendirildi. Metisilin direnci saptamak için, bakteri süspansiyonları, Mueller Hinton agara ekildi ve sefoksitin diski kullanıldı. Sefoksitine dirençli olan bakteriler metisilin dirençli olarak kabul edildi. İzole edilen mikroorganizmalar için antibiyogram, disk difüzyon yöntemi ile yapıldı. Antibiyogramda novobiosin, moksifloksasin, sefazolin, gentamisin, vankomisin ve seftazidim diskleri kullanıldı.
Bulgular: Konjunktiva kültürleri sağlık çalışanı olmayanların %30,4’ünde ve sağlık çalışanlarının %32,6’sında pozitifti (p=0,77). Üretilen stafilokokların tümü koagülaz negatif stafilokok idi. Stafilokok taşıyıcılığı ve metisiline dirençli stafilokok taşıyıcılığı bakımından gruplar benzer bulundu (sırasıyla p=0,80, p=0,79). İzole edilen koagülaz negatif stafilokokların %27,1’i metisiline dirençliydi. Sağlık çalışanlarından izole edilen metisiline dirençli koagülaz negatif stafilokokların 2/8’i, sağlık çalışanı olmayanlardan izole edilenlerin 6/8’i seftazidime de dirençliydi.
Sonuç: Sağlık çalışanları ile sağlık çalışanı olmayanlar stafilokok taşıyıcılığı ve metisilin dirençli stafilokok taşıyıcılığı bakımından benzer bulundu.
Anahtar Kelimeler: Konjunktiva florası, Stafilokok taşıyıcılığı, Metisilin resistan stafilokok taşıyıcılığı

Conjunctival Flora in Health Care Workers and in Non Health Care Worker Subjects

SUMMARY

Aim: The aim of this study was to evaluate the conjunctival flora and the frequency of methicillin-resistant Staphyccocus carriage.
Material and Method: A total of 155 cases (310 eyes) including 69 non-health-care workers (138 eyes) and 86 health care workers (172 eyes) were included in the study. The samples were obtained from the inferior conjunctival fornix by sterile cotton-tipped applicator and transferred to the transport medium and inoculated into blood, EMB and chocolate agar. The types of Staphylicoccus species were identified by Gram staining, catalase and coagulase tests from suspected colonies. In order to identify methicillin resistance, the bacterial suspension were inoculated into Mueller Hinton agar, and cefoxitin discs were used. The bacteriae which were cefoxitin resistant were accepted as methicillin resistant. The antibiograms for the isolated microorganisms were performed by disc diffusion method. Novobiocin, moxifloxacin, cefazolin, gentamicin, vancomycin and ceftazidime discs were used for the antibiograms.
Results: The conjunctival cultures were positive in 30.4% cases among non-health-care workers and 32.6% cases among health care workers (p=0.77). All of the Staphylococcus species were coagulase negative. The groups were similar regarding the Staphyloccocus carriage and methicillin-resistant staphylococcus carriage (p=0.80, p=0.79 respectively). Methicilline resistance demonstrated a rate of 27.1% among the coagulase-negative Staphylococcus species. The 2/8 of the methicillin-resistant coagulase-negative Staphylococcus species which were isolated from health-care workers and 6/8 from nonhealth-care workers were ceftazidime resistant.
Conclusion: The health-care workers and non-health care workers in the sample were similar regarding the staphylococcal carriage and methicilline-resistant staphylococcal carriage.
Key Words: Conjunctival flora, Staphylococcal carriage, Meticilline resistant staphylococcal carriage

Konjunktival Kitle Eksizyonlarında Tisseel-Lyo ile Amniyon Membran Transplantasyonu

Emine ÇİLOĞLU, Altan Atakan ÖZCAN, Ebru ESEN, İnan HARBİYELİ

ÖZET

Amaç: Çeşitli nedenlere bağlı konjunktival kitle eksizyonlarında fibrin yapıştırıcı olan Tisseel-Lyo kullanılarak yapılan amniyon membran transplantasyon sonuçlarını bildirmek.
Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde konjunktival kitle varlığı nedeniyle takip edilen ve eksizyon uygulanan 5 hastanın tıbbi kayıtları değerlendirildi. Konjunktival kitlelerin lokalizasyonu, boyutları belirlenip, ön segment fotoğrafları çekildi.
Bulgular: Üçü erkek, 2’si kadın 5 hastanın yaş ortalaması 53.4 yıl (34-77 yıl) idi. Lezyonların lokalizasyonları değerlendirildiğinde;1 hastada nazal kadranda, 1 hastada nazal ve temporal kadranda pterjiyum mevcuttu. Bir hastada medial kantal bölgede hiperpigmentasyon gösteren lezyon mevcuttu. Bir hasta nazal konjunktivada, bir hasta da temporal konjunktivada yüzeyden kabarık, vaskülarize kitleye sahipti. Peribulber anestezi altında tüm hastalara kitle eksizyonu uygulandı. Konjunktival açıklık doku yapıştırıcısı kullanılarak amniyon membran ile kapatıldı. Eksize edilen lezyonların histopatolojik incelenmesi; 2 hastada pterjium, 1 hastada kompound nevüs, 1 hastada orta-ağır derece displazi, 1 hastada kronik iltihap, solar dejenerasyon olarak değerlendirildi. Hastaların 6 aylık takiplerinde amniyon membranının lokalizasyonunu koruduğu ve nüks gelişiminin olmadığı izlendi.
Sonuç: Konjunktival kitlelerin eksizyonu sonrası oluşan doku defektlerinin kapatılmasında epitel iyileşmesini hızlandırması bakımından amniyon membran transplantı sıklıkla uygulanmaktadır. Fibrin yapıştırıcı kullanılarak yapılan amnion membran transplantasyonu sütür gerektirmeyen, uygulanımı kolay, güvenilir ve etkili bir yöntemdir.
Anahtar Kelimeler: Konjunktival kitle eksizyonu, Amniyon membranı, Doku yapıştırıcısı

Amniotic Membrane Transplantation With Tisseel-Lyo After Excision of Conjunctival Mass

SUMMARY

Aim: To report the results of amniotic membrane transplantation by using fibrine adhesive Tisseel-Lyo, at conjunctival mass excisions due to various reasons
Material and Method: The medical records of five patients who underwent conjunctival mass excision in our clinic were evaluated. The localizations and sizes of the lesions were determined and anterior segments were photographed.
Results: The mean age of five patients (three male, two female) was 53.4 (34-77) years. When localization of the lesions were appraised; there was pterjium in one patient at the nasal quadrant and in one patient at the nasal and temporal quadrant. In one patient there was hiperpigmente lesion at the medial canthal region. Two patients have lesion that is elevated from the surface and vascularized one of them at the nazal conjunctiva and the other one at the temporal conjunctiva. Under peribulber anesthesia, all patients underwent mass excision. Conjunctival wound was closed with amniotic membrane using fibrine adhesive. The histopathological findings of the lesions were; two pterygium, one compound nevus,one is medium-severe grade dysplasia and the last one is chronic inflammation, solar degeneration. Protecting the amniotic membrane localization and no recurrence was observed 6 months follow-up of patients.
Conclusion: Amniotic membrane transplantation that accelaretes healing is commonly used for closure the conjunctival wound after mass excision. Amniotic membrane transplantation by using fibrin adhesive is a method that does not require suturing, dependable, simple and effective.
Key Words: Conjunctival mass excision, Amniotic membrane, Fibrine adhesive

Plusoptix CR03 Fotorefraktometre Cihazı ile Rutin Göz Muayenesi Yapılan Bir Yaşındaki Bebeklerin Refraksiyon Değerleri

A. Ebru BAHADIR KILAVUZOĞLU, C. Banu COŞAR, Esra ÜÇBAŞARAN

ÖZET

Amaç: Plusoptix CR03 fotorefraktometre cihazı ile ölçüm yapılan 1 yaşındaki bebeklerin refraksiyon değerlerini bildirmek.
Gereç ve Yöntem: Rutin göz muayenesi sırasında 254 bebeğin Plusoptix CR03 fotorefraktometre ile alınan refraksiyon değerleri geriye dönük olan bu çalışmaya dahil edildi. Olguların hepsinde her iki göz için damlasız ve damlalı sferik değerleri, astigmatizma değerleri ve aksları, sferik eşdeğerleri değerlendirildi. Sikloplejik ölçüm için her hastaya %1 tropikamid damla damlatılıp 30 dakika beklenildikten sonra ölçüm alındı.
Bulgular: Çalışmaya dahil edilen bebeklerin sağ göz için damlasız ortalama sferik değeri +0,77±0,77D, astigmatizma değeri -0,66±0,49D, sferik eşdeğeri +0,44±0,71D, sol göz için ortalama sferik değer +0,85±0,78D, astigmatizma değeri -0,70±0,51 D, sferik eşdeğeri +0,50±0,67 olarak saptandı. Sağ göz için sikloplejik ortalama sferik değer +2,01±1,05D, astigmatizma değeri -0.75±0.54D, sferik eşdeğeri +1.63±1.01D olarak saptandı. Sol göz için sikloplejik ortalama sferik değer +2,07±0,94D, astigmatizma değeri -0,77±0,57D, sferik eşdeğeri +1,68±0,90D olarak saptandı. Hastaların %8,7 (n=22)’sinde anizometropi saptandı. Sekiz hastaya (%3,1) damlalı muayene sonucuna göre uzak gözlüğü verildi.
Sonuç: Refraktif kusurların erken tanınması göz sağlığı açısından önemlidir. Standart ölçümlerin uygulanabilirliğinin sınırlı olduğu küçük yaşlarda ambliyopi, anizometropi veya yüksek refraktif kusurların saptanabilmesinde fotorefraksiyon iyi bir seçenektir.
Anahtar Kelimeler: Fotorefraktometre, Refraksiyon, Anizometropi, Ambliyopi

Refraction Values of One Year-Old Infants in Routine Eye Examination with Plusoptix CR03 Photorefractometry

SUMMARY

Aim: To report refraction values measured by plusoptix CR03 photorefractometry of 1 year-old infants.
Material and Method: Refraction values, measured by plusoptix CR03, of 254 infants were included in this retrospective study. Spherical values, astigmatism values and spherical equivalent values were evaluated for both eyes of all infants before and after the cycloplegic drop. For the cycloplegic refraction tropicamide 1% was instilled and measurement was repeated 30 minutes later.
Results: Without the cycloplegic drop the mean spherical value was +0.77±0.77D,astigmatism value was -0.66±0.49D,spherical equivalent was +0.44±0.71D for the right eye and mean spherical value was +0.85±0.78D, astigmatism value was -0.70±0.51D, spherical equivalent was +0.50±0.67D for the left eye of the infants included in the study. Cycloplegic mean spherical value was +2.01±1.05D,astigmatism value was -0.75±0.54D,spherical equivalent value was +1.63±1.01 D for the right eye. For the left eye cycloplegic mean spherical value was +2.07±0.94D,astigmatism value was -0.77±0.57D,spherical equivalent value was +1.68±0.90D. In 8.7% of the patients (n=22) anisometropia was identified. According to the cycloplegic examination spectacles were prescribed to 8 patients(%3.1).
Conclusion: It is important to recognize refractive errors early. Photorefraction is a good alternative to recognize ambliyopia, anisometropia or high refractive errors in early childhood when the standart measurements have limited applicability.
Key Words: Photorefractometry, Refraction, Anisometropia, Amblyopia

Göz Kapağı Yaralanması ile Birlikte Olan Oküler Travmaların Epidemiyolojik Yönden İncelenmesi

Elif Betül TÜRKOĞLU, Levent TÖK, Özlem YALÇIN TÖK, Seyhan DİKCi, Fatma AKBAŞ KOCAOĞLU, Firdevs ÖRNEK

ÖZET

Amaç: Cerrahi onarım gerektiren göz kapağı travmasının epidemiyolojik ve klinik özelliklerini belirlemek.
Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Ocak 2005-2010 yılları arasında ciddi göz kapağı laserasyonu nedeni ile tedavi edilen hastalar retrospektif olarak muayene edildi.
Bulgular: Yaşları 2 ile 68 arasında değişen 152 hasta değerlendirildi. Göz kapağı yaralanmaları en sık (%45,3) 15-50 yaş arası erkek hastalarda izlendi. Travma nedeni 89 (%58,5) hastada delici kesici aletler, 63 (%41,5) hastada künt travma idi. Yaralanmalar en sık iş kazası (%28,2), darp (%25,2) ve trafik kazası (%13,8) sonucu meydana gelmişti. İş kazası ile oluşan yaralanmalarda en sık izlenen neden tahta, talaş ve odun parçası idi. Hastalar 2 ile 72 saat arasında ameliyata alındı. En sık eşlik eden oküler patoloji ise %30,2 ile alt ve/veya üst kanalikül kesisi idi.
Sonuç: En önemli göz kapağı yaralanma şekli iş kazaları olup 20-50 yaş arasında, endüstriyel sanayide çalışan işçi grubu yüksek risk altındadır. Göz kapağı travması nedeni ile acil servise başvuran hastaların ilk başvuru anındaki muayenesi, eşlik edilen göz patolojilerinin tanınması açısından önem arz eder. Bunların gözden kaçmaması için hastaların mutlaka göz doktorları tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Erken tanı ve tedavi ile bu patolojilerin yol açacağı ciddi anatomik ve fonksiyonel sorunlar önlenebilir.
Anahtar Kelimeler: Epidemiyoloji, Göz kapağı, Laserasyon

Epidemiologic Evaluation of Ocular Trauma with Eyelid Injuries

SUMMARY

Aim: To determine epidemiological and clinical characteristics of severe eyelid trauma which required surgical treatment.
Material and Method: Patients, who presented with severe eyelid laceration from January 2005 to 2010, were retrospectively examined.
Results: One hundred fifty-two patients ranging in age from 2 to 68 were evaluated. Eyelid injuries were the most common in male patients between the ages of 15-50 (45.3%). The causes of trauma were penetrating trauma in 89 (58.5%) patients, and blunt trauma in 63 (41.5%) patients. The most common injuries type was work accidents (28.2%), and the others were assault (25.2%) and traffic accidents (13.8%). The most common causes were wood and sawdust in work accidents. The patients were operated on between 2 and72 hours.The most common concomitant ocular pathology was lower and/or upper canaliculus (30.2%).
Conclusions: The most important type of eyelid injury takes place among industrial workers between the ages of 20-50, industrial workers are at higher risk group. Patients’s first examination in emergency department is important for the recognition of following concomitant ocular pathologies. For elope reviewing these patients should be evaluated by ophthalmologists. Serious anatomical and functional problems caused by these pathologies can be prevented by early diagnosis and treatment.
Key Words: Epidemiology, Eyelid, Laceration

Tehlikeli Oyuncakların Yol Açtığı Görünür Kazalar

Gökhan ÇELIK, Murat GÜNAY, Alper DİNÇYILDIZ, Hüseyin Avni SANİSOĞLU, Ahmet Fazıl NOHUTCU

ÖZET

Amaç: Oyuncak tabanca ile atılan boncuk mermilere bağlı göz yaralanması oluşan çocuklarda klinik bulguları değerlendirmek
Gereç ve Yöntem: Bu geriye dönük çalışmada 2006 yılı Ramazan Bayramı tatilinde Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Göz Acil Polikliniği’ne oyuncak tabanca ile atılan boncuk mermiye bağlı künt göz yaralanması ile başvuran 13 hastanın klinik bulguları değerlendirildi.
Bulgular: Hastaların 11’i (%85) erkek, 2’si (%15) kız olup ortalama yaşları 7,8(2-14) idi. Hastalarda saptanan bulgular korneada epitel defekti, kornea ödemi, descemet membranı kırışıklıkları, subkonjunktival kanama, konjunktival hiperemi, travmatik midriyazis, konjunktiva kesisi, hifema, ön kamarada fibrin formasyonu, Berlin ödemi ve vitreus içi kanama idi. Hastaların en son muayenelerindeki görme düzeyleri, değerlendirilemeyen 2 hasta dışında tamdı.
Sonuç: Boncuk tabancası ile atılan plastik mermiye bağlı göz travmaları önemli olabilecek sorunlara neden olabilir. Çocukların oyun ve oyuncak seçiminde öncelikle ebeveynler daha dikkatli olmalı, koruyucu tedbirler alınmalı, erişkinler ve gözetmenler tehlikeli oyuncaklar konusunda daha fazla bilinçlendirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Oyuncak tabanca, Boncuk mermi, Göz yaralanması

‘Visible Accident’ Caused by Insecure Toys

SUMMARY

Aim: To evaluate the clinical findings of children who have eye injuries due to bead pellets shot by toy guns
Material and Method: In this retrospective study clinical findings of 13 patients applied to Haydarpaşa Numune Education and Research Hospital 1. Eye Emergency Clinic that had blunt ocular injury due to bead pellets shot from toy gun during the Ramadan Eid in 2006 were evaluated.
Results: Eleven (85%) patients were male, 2 (15%) patients were female and the mean age was 7.8 (2-14) years. The clinical findings observed in the patients were, corneal epithelial defects, corneal edema, descemet membrane folds, subconjunctival hemorrhage, conjunctival hyperemia, traumatic mydriasis, conjunctival laseration, hyphema , fibrine formation in anterior chamber, Berlin edema and vitreus hemorrhage. Visual acuities of patients at last examination were 1.0 (snellen) except 2 of them which cannot be assessed.
Conclusion: Eye injuries due to bead pellets shot from toy gun can cause problems that may be important. Before selecting children's toys and games, parents should be more careful, protective measures should be taken, adults and supervisors should be informed more about dangerous toys.
Key Words: Toy gun, Bead pellet, Eye injury

Lignöz Konjunktivitli Olguda Katarakt Gelişimi ve Ameliyat Sonrası Pupiller Fibrinoid Membran Oluşumu

Yusuf KOÇLUK, Züleyha YALNIZ AKKAYA, Ayşe BURCU, Firdevs ÖRNEK

ÖZET

İki yaşında lignöz konjunktivit tanısı alan kız olguda, 4.5 yaşında beyaz katarakt gelişti. Katarak gelişiminin kortikosteroid kullanımına bağlı olabileceği düşünüldü. Komplikasyonsuz fakoemülsifikasyon ve intraoküler lens implantasyonu sonrası yoğun pupiller membran izlendi. Katarakt cerrahisi sonrası bozulan kan aköz bariyerinden ön kamaraya geçen fibrinin, plaz minojen eksikiği nedeniyle yeterince temizlenememesinden dolayı, yoğun pupiller membran geliştiği düşünüldü.
Anahtar Kelimeler: Lignöz konjunktivit, Katarakt, Plazminojen eksikliği, Plazmin

Cataract Development and Fibrinoid Pupillary Membrane Formation after Surgery in the Patient with Ligneous Conjunctivitis

SUMMARY

A 4.5-year old girl, who was diagnosed with ligneous conjunctivitis at 2-year-age developed a white cataract. Cataract development was thought to occur by the corticosteroid use. Dense pupillary membrane was observed after uncomplicated phacoemulsification and intraocular lens implantation surgery. The development of dense pupillary membrane was thought to occur due to insufficient cleaning of fibrin, which get into anterior chamber through impaired blood-aqueous barrier, due to low plasminogen levels.
Key Words: Ligneous conjunctivitis, Cataract, Plasminogen insufficiency, Plamin

Protein-C Eksikliği ile İlişkili Bilateral Lökokori

Fulya YAYLACIOĞLU, Murat HASANREİSOĞLU, Zeynep AKTAŞ, Şafak KORKMAZ, Şengül ÖZDEK

ÖZET

Protein C eksikliği otozomal resesif bir hastalık olup, özellikle homozigot eksiklik durumunda körlüğe ve ölümcül tromboembolik komplikasyonlara sebep olabilmektedir.
Doğum sonrası birinci günde kolda purpura fulminans gelişmesi sebebiyle cerrahi debridman yapılan kız bebeğe laboratuvar sonuçlarına göre homozigot protein-C eksikliği tanısı konmuştur. İkinci haftada bilateral lökokori saptanması sebebiyle kliniğimize refere edilmiştir. Hastanın yapılan oftalmolojik muayenesinde, bilateral mikroftalmi, santral korneal opasite, sığ ön kamara ve B-mod ultrasonografide retrolental kitle görünümü saptandı. Bu bulgular ile olguda protein C eksikliğine eşlik eden retina displazisi düşünüldü.
Oftalmologlar, bilateral persistan fetal damarlanma ya da retinal displazi olgularının ayırıcı tanısında protein-C eksikliğinin de olabileceğini unutmamalıdırlar.
Anahtar Kelimeler: Protein- C eksikliği, Retinal displazi, Mikroftalmi

Bilateral Leucocoria Associated with Protein-C Deficiency

SUMMARY

Protein-C deficiency is an autosomal recessive disorder and especially when the deficiency is homozygous it could cause blindness and life-threatening thromboembolic complications.
A female newborn who was undergone surgical debridement because of an area of purpura fulminans developed on her arm on the first day after birth, was diagnosed as homozygous protein-C deficiency according to her laboratory results. On the second week, bilateral leucocoria was detected and referred to our ophthalmology clinic. In her ophthalmological examination, bilateral microphthalmia, central corneal opacities, shallow anterior chamber and on the B-scan ultrasonography a retrolental mass were detected. According to these findings we thought retinal dysplasia associated with Protein-C deficiency in this patient.
Ophthalmologists should not forget protein-C deficiency in differential diagnosis of bilateral persistant fetal vasculature or retinal dysplasia.
Key Words: Protein-C deficiency, Retinal dysplasia, Microphthalmus

Unilateral İzole Okülomotor Sinir Felci ile Başvuran Hipofiz Adenomu: Olgu Sunumu

Necati DURU, Özge SARAÇ, Oktay ALGIN, Nurullah ÇAĞIL

ÖZET

Okülomotor sinir paralizisi (OMP), hipofiz adenomlarında oldukça nadir bir bulgu olarak adenomun kavernöz sinüse invazyonu sonucu görülebilmektedir. Bu makalede, sol OMP semptomları ile başvuran ve hipofiz adenomu teşhisi konulan bir olguyu sunmak amaçlanmıştır. Otuz üç yaşında erkek hasta sol üst göz kapağı düşüklüğü ile kliniğimize başvurmuştur. Yapılan muayenesinde sol pitozis ve göz hareketlerinde içe, yukarı ve aşağı bakış kısıtlılığı tespit edilmiştir. Manyetik rezonans görüntülemesinde sol kavernöz sinüs invazyonu yapan hipofiz makroadenomu saptanmıştır. Hipofiz adenomunun, OMP ile prezentasyonu literatürde oldukça az sayıda olguda rapor edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hipofiz adenomu, Okülomotor sinir felci, Ptozis, MRG

Pituitary Adenoma Presenting with Isolated Unilateral Oculomotor Nerve Palsy: A Case Report

SUMMARY

Oculomotor nerve palsy (OMP) is a rare finding of the pituitary adenoma invading the cavernous sinus. In this article, we aimed to report a case that presented with the symptoms of the left OMP and diagnosed with pituitary adenoma. A 33 year-old male presented to our clinic with left ptosis. His examination revealed left ptosis and restriction of the eye movements in right, up and down gazes. Magnetic resonance imaging demonstrated pituitary macroadenoma invading the left cavernous sinus. Pituitary adenoma presenting with OMP has been reported in a few cases in the literature.
Key Words: Pituitary adenoma, Oculomotor nerve palsy, Ptosis, MRI

Ayın Konusu Köşesi

Konu Başlığı

Grip ve H3N2 Gribi

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği

Prof.Dr. Necla Eren TÜLEK

tarafından yapılan çalışma

Konu Başlığı

Çocuk ve Yetişkinlerde Probiyotik Kullanımı

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Enfeksiyon Bilim Dalı

Uzm.Dr. Abdulkerim ELMAS
ve
Prof.Dr. Metehan ÖZEN

tarafından yapılan Çalışma

Konu Başlığı

Stabil Koroner Arter Hastalığında Optimal Medikal Tedavi

Giresun Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı

Yrd.Doç.Dr. Ahmet KARAGÖZ
ve
Prof.Dr. Bengi BAŞER

tarafından yapılan Çalışma

Konu Başlığı

Bulaşıcı Olmayan Hastalıklarda Fiziksel Aktivite ve Egzersiz

Medipol Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü

Yrd.Doç.Dr. Aysel YILDIZ

tarafından yapılan Çalışma