ÖZET
Amaç: Arka polar kataraktın fakoemulsifikasyon cerrahisi ile tedavisi, yüksek arka kapsül ruptürü insidansı nedeniyle özel ve alternatif bir teknik gerektirir. Bu olgulara ve kullanılan tekniğe dair, genel, ameliyat öncesi, sırası ve sonrası karşılaşılan özelliklerin ortaya konması amaçlandı.
Yöntem: Arka polar katarakt tanısı almış, 17 hastanın 23 gözüne fakoemulsifikasyon ve göz içi lens implantasyonu ameliyatı yapıldı. Hastaların 7'si erkek, 10'u kadın, yaş ortalaması 32.3±20.4 yıl (3-61) ve takip süresi ortalama 408.5±262.7 gün (156-898) idi. Olguların genel özellikleri, kullanılan ameliyat tekniği, pre-operatuar ve post-operatuar görme keskinlikleri, ameliyat sırası ve sonrası komplikasyonlar irdelendi.
Bulgular: Hastalar ameliyat öncesi ön ve arka segment patolojileri yönünden incelendi. Hiçbir hastada vitreus anomalisi saptanmadı. Ortalama aksiyel uzunluk 23.4±2.2 mm. bulundu. Onyedi hastanın 16'sında ameliyat öncesi görme keskinliği ölçüldü, ortalama değer 0.16±0.17(el hrk.-0.5) (logMAR 0.08±6.1sıra) idi. Ameliyatlar sırasında; tüm olgularda hidrodelineasyon yapıldı, sadece 6 olguda (%26.0) kısmi hidrodiseksiyon buna eklendi. Arka kapsül ruptürü 4 olguda (%17.3) gelişti. Kısmi hidrodiseksiyon yapılan hiçbir olguda arka kapsül ruptürü olmadı. Altı gözde (%26.0) posterior kapsuloreksis yapıldı ve 8 gözde de (%34.7) anterior vitrektomi uygulandı. Tüm olgulara kapsül içi göz içi lensi yerleştirildi. Ameliyat sonrası ortalama görme keskinliği 0.60±0.36 (logMAR 0.40±5.8) olarak saptandı. Görme artışı istatistiki olarak anlamlı bulundu (p<0.001) (Wilcoxan eşleştirilmiş iki örnek testi ve işaret testi). Onda 8 ve üzeri görme keskinliğine 11 gözde (%47.8) ulaşıldı. Görme artışı, sadece retinitis pigmentozaya bağlı parsiyel optik atrofi ve makulopatisi bulunan bir hastanın iki gözünde sağlanamadı. Yeterli görme artışı sağlanamayan gözlerde diğer önemli neden ambliyopi idi (4 göz, %17.3). Ameliyat sonrası dönemde görmeye etkili bir komplikasyonla karşılaşılmadı.
Sonuç: Bu riskli olgu grubunda, günümüze değin sağlanmış bulunan bilgi birikiminin ışığında, uygun cerrahi tekniğin gerçekleştirilmesiyle, hem güvenli bir yaklaşım sağlanabilmekte hem de fonksiyonel yönden olumlu sonuçlara ulaşılabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Arka Polar Katarakt, Konjenital Katarakt, Fakoemulsifikasyon
Phacoemulsification in Cases with Posterior Polar Cataract
SUMMARY
Purpose: Special and alternative surgical technique is necessary in phacoemulsification of eyes with posterior polar cataract, as the incidence of posterior capsule rupture is high in these cases. The aim of this study was to report the preoperative, intraoperative and postoperative characteristics of the cases and surgical technique.
Material and Method: Phacoemulsification and intraocular lens implantation was performed to 23 eyes of 17 patients who had posterior polar cataract. Seven of the patients were man and 10 were woman. The mean age of patients was 32.3±20.4 (3-61) years and the mean follow-up period was 408.5±262.7 (156-898) days. The general characteristics of the cases, surgical technique, preoperative and postoperative visual acuities, intraoperative and postoperative complications were determined.
Results: Anterior and posterior segment examinations were performed preoperatively. Vitreous abnormality was not seen in any patient. Mean axial length was 23.4±2.2 mm. The mean preoperative visual acuity of 16 patients, whose visual acuity should be measured, was 0.16±0.17 (hand motion - 0.5) (logMAR 0.08±6.1 lines). Hydrodelineation was performed in all cases, but only in 6 (26.0%) partial hydrodissection was also added. Posterior capsule rupture was seen in 4 cases (17.3%). Posterior capsule rupture was not seen in any eye with partial hydrodissection. Posterior capsulorhexis was performed on 6 eyes (26.0 %) and anterior vitrectomy was done to 8 eyes (34.7%). Intraocular lens was implanted in the bag in all eyes. Postoperative mean visual acuity was 0.60±0.36 (logMAR 0.40±5.8 lines) and visual acuity increase was statistically significant (p<0.001) (Wilcoxon signed ranks test). In 11 eyes (47.8%) visual acuity was more than 0.8. Visual acuity did not improved in both eyes of a patient with retinitis pigmentosa, who had partial optic atrophy in one eye and maculopathy in the other. Amblyopia
(4 eyes, 17.3%) was the other important cause in patients whom adequate improvement could not be obtained. Any important complication, which may effect visual acuity, was not seen postoperatively.
Conclusion: In these challenging and risky cases, with the help of knowledge about characteristics of these cataracts and surgical technique, safe phacoemulsification should be performed and functionally positive results should be attained
Key Words: Posterior polar cataract, Congenital cataract, Phacoemulsification